12.07.2010

Peloponissos (Mora) Motosiklet Turu Bölüm I


Yunanistan Mora (Peloponissos) Yarımadası Motosiklet turu.
6-16 Ağustos 2010.
Her kış ilkbahar ile başlayıp sonbahar ile sona erecek motosiklet tur planlarını yaptığım bir kış gününde hazırlanan yedek planlardan biriydi aslında. 2010 yılının yurtdışı uzun rotası aslında Polonya turuydu ancak yola çıkma günü geldiğinde eşim ile ben tek motor kalmış, yazın tadını da çıkaramamıştık. Bu sebeple yedekte olan  Mora turu birdenbire cazibesini arttırmıştı. Yunanlı arkadaşlarımdan aldığım rota planlama desteği yanısıra tüm uğranması gereken yerler, nerelerde ahtapot yenecegi , hangi bolgenin uzo bolgesi olduğuna varıncaya kadar yağan bilgilerin tasnifi rotanın güzelligi hakkında her geçen gün bizi biraz daha heyecanlandırıyordu.
Hareket günü her zaman olduğu gibi 7:00 civarı tüm hazırlıklarımız tam olarak marş basıldı. 9:00 civarı Ipsala gümrüğüne yaklaştığımızda 10km lik kuyrukla karşılaşınca gözlerimize inanamadık ve bir kez daha motosiklet kullanıcı olduğumuza şükrederek gümrük kapısına kadar ilerledik. Gurbetçilerin bu eziyeti çekmesi zaten sayılı tatil günleri olduğunu düşününce takdir edilmesi gereken birsey. Zaten tecrubeli olduğumuzdan o hengamede Yunanistan’a geçişimiz 30dk sürdü.  Otobandan son derece rahat bir sürüş yaptıktan sonra  Aghios Georgios ta oğle yemeği icin durduk.
Burası Selanik’e 50 km kala güzel bir kasaba. Sahile kadar dik inen caddenin sonunda sağdaki restoran tavsiye edebileceğim bir yer. Bugünkü amacımız kendimizi yormadan, günün keyfini çıkararak, yemek ve denize zaman ayırarak gidebildiğimiz yere kadar gidebilmek ve mümkün olduğunca Atina’ya yaklaşmak. Yemek sonrası Yunanlı dostum (Birbirimizi bacanaki diye çağırırız) Elias’ın sürekli yol danışmanlığı sayesinde Larissa’ya gelmeden Stomio’da konaklamaya karar verdik. Bunun iki sebebi vardı birincisi Elias çok tavsiye etti, ikincisi öğleden sonra biraz deniz ve güneşin de tadını çıkarmak istiyorduk ki zaten otelimiz de ayarlanmıştı.
Stomio Anayoldan 12 km mesafede deniz kenarında küçük ve güzel bir köy.

Akşam deniz kenarında yerel balık restoranlarında çok lezzetli bir yemege 48€ ödedik ki şarap,uzo,balık ve meze ye oranladığımızda çok uygun. Ertesi sabah köyün tepesinde çok güzel bir manzaraya sahip otelimizden ayrılırken borcumuz olmadığını duyunca cok şaşırdık ve tabiiki bu işte Elias ın parmağının olduğunu anlamamız uzun sürmedi, ne yaptıysak ücreti ödeyemedik. Akşamdan yaptığımız soruşturma sonucu taze bugata yeme sevdasıyla hemen sahilde gözümüze kestirdiğimiz bir pastanede durmak için otelde kahvaltı dahi yapmadık. Bugata milfoy hamuruna benzer bir hamur içinde hafif bir krema olan bir çeşit tatlı börek.  İtiraf etmeliyimki yediğim en güzel bugatalardan biriydi.  Aklınızda olsun eğer bugata yemek istiyorsanız hemen hemen her pastanede bulabilirdiniz ancak Selanik civarından pek uzaklaşmamamak gerek. Tostlar, çaylar, kahveler ve bugataların toplamına 7.40€ ödeyip 10:10 da Atina için yola koyuluyoruz.
Atina rotasında durup frappe içerken soluklanılabilecek yerlerden biri de Kamena Vourla çünkü hem deniz kenarında hoş bir yer hemde sürüş için uygun duraklama mesafesinde. Kahvemizi içerken Dimitris’in telefondaki ısrarı üzerine rotada küçük bir değişiklik yapıp Kalkida (Chalkida)da Dimitris’in yerine uğrama kararı aldık. Çamlar arasında, tepedeki tarihi kalenin hemen altında manzarası çok güzel  bir restaurant-bar aynı zamanda hafta sonları da bölgenin en iyi gece klübü. Öğlen saati olduğundan Dimitris’in ısrarı ile kuytu bir köy sahilinde bir sahil balıkçısında özellikle sadece yunanistan anakarası ile Kalkida arasındaki boğazda yetişen tüp midyesi (Stonetube) yemek icin oturduk masadakilerin yarısını yiyemeden kalktık. Herşey o kadar lezzetli ki insanın gözü arkada kalıyor. Bu arada hamsi yi yağlı sarımsaklı bir sos ile hazırlıyorlar. Gavros diye sipariş ederseniz çoğu yerde biliyorlar.

Bugün Atina da Elias’ın bizim için hazırlattığı studiosunda kalmaktan başka alternatifimiz yok. Daha önceki gelişlerimde de kaldığım için bana yabancı değil. Atina’ya varana kadar insanı usandıran paralı geçişlerden sonra pazar akşamüstü yazlıkçı trafiğine girmemek adına şehrin içine girmeden çevre yolundan Atina’nın deniz kenarında olan ve evin bulunduğu daha sayfiye bölgesi Glyfada’ya geçiyoruz. Eve yerleşip, duşumuzu alıp kahve içerken hasret giderdikten sonra Plaka’da Kuzina Restaurant ın terasında  harika Acropolis manzarası eşliğinde mükemmel bir aksam yemeği yiyiyoruz.

08.08.2010 Rahat bir yatakta sabah 10:00 a kadar keyif yaptıktan sonra hep birlikte marinaya kahvaltıya gittik. Hem kahvaltı ettik hemde rotanın bundan sonraki bölümünü tekrar yüzyüze gözden geçirdik. Saat 14:00 gibi yola çıkmak için hazırdık. Bugünkü plan Atina’dan Corinth boğazı üzerinden Epidavros a gelmek. Epidavros antik bir yunan bölgesi ve antik tiyatrosu ile ünlenmiş bir yer ancak konaklama için Ermiyoni daha cazip geldi. Ermiyoni’de bira ve kahve içtik fakat konaklamak icin çokta fazla alernatif olmadığının farkına vardık, ortalıkta kimde yoktu ama tüm oteller doluydu.  Aslında hedefimizde Spetses adasında akşam yemeği yemek vardı bu sebeple devam edip Costa’ya geldik. Oldukça küçük bir yer,  bu sebeple yakın alternatiflerden Portobina’ya geldik ve 45€ ya lebiderya bir pansiyonda yer bulduk. Burası bir burun ve iki tarafı da çok güzel. Özellikle evlerin arası ve köyün arkadındaki sahil gün batımında yüzmek için harika ama geç geldiğimiz için denize girme firsatımız olmadı. Spetses adası için 4,5 km geri Costa ya gidip motor ile adaya geçtik. Gerçekten cok hoş bir yer. Bir süre dolaştıktan sonra geleneksel bir yunan lokantasında kumların üzerine konmuş masalarda kendilerine özgü mezeleri ve ahtapot eşliğinde güzel bir yemek yedik..

Sarımsak soslu morina balığı, zeytin yağı ve limon sosunda ızgara ahtapot ve yengeç salatası ortama ayrı bir tad kattı. Inanmayacaksınız ama 39€ odedik. Gece yarısı meşhur olduğunu öğrendiğimiz dondurmasını yiyerek anakaraya ve motorumuzu alarak otelimize döndük. Bu bölgede bir gun daha planlamış olsaydık Hydra adası da cok tavsiye edilen bir yerdi. Biz gidemedik belki siz gidersiniz J
Ertesi sabah tahmin edileceği üzre bugatalı kahvaltımız üzerine kahvelerimizi içip 9:30 gibi motorumuza atlayıp ver elini Nafplio dedik. Buranın özelliği kara ile bağlantısı olmayan kalesi. Kasabanın içlerini de gezdikçe buranın çok eski bir yerleşim yeri olduğu dahada belli oluyor.  Aslında bu üç parmağın korsanlık tarihinde önemli bir yeri oldugundan bahsediliyor.

 Bugünkü hedefimiz Monemvesia ancak havanın sıcaklığından dolayı arada bir yerde yemek yemek ve denize girmek istiyoruz. Leonidio tamda buna uygun bir yer, bize eşyalarımızı değişip koyabileceğimiz bir yer gösteriyorlar ve peşinden hem patlıcan kızartması, köfte tabağı, bira hemde harika bir deniz. Başka birsey isteseydik olacakmış ama daha ne isteyelim ki?

Biraz dağ yolları......

Biraz deniz .....
Monemvesia ya ulaştık. Burası küçük bir yarımada üzerinde inşaa edilmiş bir kale aslında.  Aşağıdaki resimde görüldüğü gibi kale tam burunda ve kaleye geliş yolları tamamen kontrol altında. Bana en enteresan gelen taraf ise kaleye yukarıdan giriyorsunuz ancak o kadar güzel dizayn edilmişki dar sokaklardan denize inebiliyorsunuz ve kalenin kenarındaki taşlar üzerinden denize girebiliyorsunuz. Denizin ne kadar güzel olduğunu söylemiyorum.
Kaleye bilgi almak için girdiğimizde şansımıza boş bir oda olduğunu öğrendik ve hemen aldık çünkü kale içinde konaklama o kadar kısıtlı ki yer bulabilmek imkansız çünkü buradaki odalarda kalmak buranın havasını yaşamak için güzel bir tecrübe. Burada Damla’nın hakkını vermeden gecemeyecegim çünkü bir mucize yaratarak bu muhteşem atmosferi yaşamamızı sadece 50€ ya sağlamıştı ki tereddütsüz 100€ verebilirdim.
Bu durumda bu olayı kutlamamak haksızlık olurdu tabiiki ve bizde öyle yaptık. İçeride zaten birkaç tane olan restoranlardan bizce en güzelini seçtik ve sonunda hata yapmadığımızı anladık.. 

Aşağıdadaki manzara masamızdan çekildi. Herşeyin yaver gitmesinin memnuniyetini bozmamak icin burada da güzel bir ziyafet çekecektik haklı olarak ve öyle de yaptık. Neler yemişiz? Kızartma peynir,sarımsak soslu kılıç, cacık, salata,şarap,uzo vs.vs.  43€ inanılır gibi değil J 



Sonuç olarak muhteşem bir gün geçirdik Monemvesia’da.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Powered by Blogger