1.04.2011

Alouroi Adventure Team : Türkiye - Suriye / May-June 2010 * Bölüm II





Artık rotanın Suriye ayağına yaklaşıyorduk. Kilis ten Suriye’ye girip Kassab (Lazkiye) – Hatay kapısından çıkacaktık. Kilis için seçilen rota tamamen dağ yollarından ve köylerin içinden geçtiği için tura ayrı bir enteresanlık kattı.
Konaklama Halep’te olacaktı ancak sınırda birhayli problem yaşadık. İlk problem motosikletlerin Çesme’den girdiklerinde kaydedilen plaka bilgileriyle bulunamamasıydı. Bir süre sonra anlaşıldı ki ruhsatlarda rakamların önündeki sıfırlar plakada yazılmamıştı.

 Suriye tarafında ise gümrük ve sigortaya ödediğimiz para tır soförlerinin  söylediğine göre tırlardan daha fazlaymış. Birkaç kez sorgulamamıza rağmen soyulmaktan kurtulamadık çünkü uluslararası sigortanız olsa bile Suriye sigortası şart ve 120 Eurocuk. Kamyoncuların birbiri üzerinden evrakları önceliklendirmeye çalışmaları, haliyle bizi de fazlasıyla etkiledi ve ilk defa kağıt paraların evrağa zımbalanarak tasnif edildiğini gördüm.
Suriye benim için şoklar ülkesi olmaya devam ediyordu; benzin almak için benzinci ararken 2 tane geçmiştik farkında olmadan çünkü benzinci oldukları pek belli olmuyor ve sadece tek çeşit benzin var kurşunsuz isteyince ne istediğinizi anlamıyorlar.

 Haliyle Suriye’de ne verdilerse onu kullanmak zorunda kaldık. Akşam olmaya yaklaşmıştı ama bizde Halep`e varmıştık zaten. Halep`te şehir merkezindeki meydanın yanında göreceli olarak kaliteli olduğuna inandığımız bir hotelde pazarlıklar sonucu kabul edilebilir bir rakama anlaştıktan sonra odaları görünce tüh demekten kendimi alamadım ama aksam gittiğimiz restorandaki yiyecekler ve özellikle kebaplar tekrar motivasyonumuzun yükselmesini sağladi.
Ertesi gün asıl hedef olan Palmyra için erkenden yola çıktık. Hergün 500km civarinda yol yaptığımızdan ve Palmyra’ya giden yolun gittikçe çölleştiğini bildiğimizden sürüş güvenliğini ön planda tutmamız gerektiğinin herkes bilincindeydi. Mümkün olduğunca dinlenerek gitmek ve su kaybını telafi etmek gerekiyordu ancak konaklama için bulabildiğimiz yerler çok nadir idi.
 Neyseki Palmyra’ya gitmek için daha rahat olduğundan dolayı Hummus rotasını seçmiştik. Palmyra’da Sands hotel e yerleştikten sonra hemen duş alıp kalıntıların olduğu bölgeye gittik. Burası gerçekten tarihe hala tanıklık edebilen son derece görkemli bir bölge.


 Bu gezinin rotası tarih ile kültürün, gelişmişlikle değişimin, asırlarla değişen varlık ve yokluğun rahatlıkla hissedilebildiği bir tur olma özelliğini taşıyordu aslında. Bir turun aslında  asırların iz bıraktığı bir rota olduğunu ve buraya bizim de


ayak izimizi bırakmak bende çok garip duygular uyandırdı. Yüzyıllardır hayatlarını buralarda bırakan insanlar bugünü görseler hangi topraklar ve hangi amaçlar için hayatlarını feda ettiklerini görüp ne düşünürlerdi diye kendime sormadan edemedim ki İskenderun’da patlayan bomba, Mavi marmara olayı o günlerin sıcak gelişmeleri oldu ve tekrar niye diye sordum kendime.
Artık grup buraya kadar gelmişken Şam’ı da görmek gerekir tartışmasına girilmişti. Bir grup o kadar yol yapmanın anlamlı olmayacağını diğer grup ise gelmişken görmek gerektiğini çünkü birdaha gelme imkanı olmayacağını söylüyordu. Aslında benim aklımda olan ise sabah gün doğumunda güneşin kızıl ışığını bu tarihi kalıntılar üzerinde fotoğraflamaktı.


Şam grubuna bana yarım saat vermelerini rica ederek sabahın ilk ışıklarında fotograflarımı çekerek 6 itibarıyla gruptan 5 motor Şam’a doğru rotamızı çevirmiştik bile. Diğer grupla İskenderun’da buluşacaktık.









Şam o gün için fazladan 500 km yaparak 2 saat dolaşmak için değermiydi hala tartışılabilir ama yapmasam aklımda kalacaktı bu sebeple değdi diyebilirim.  Tabiiki plan araya gümrük girince yine aksadı ve Hatay’a kadar gelebildiğimizde akşam olmuştu bile. Bu arada Krak des Chevaliers şatosu gerçekten görülmeye değerdi. Haçlı seferlerinin izleri yüzyıllar sonra bile hala yerinde duruyordu ve inşaa edildiği asrın kudretini hala hissettiriyordu.











Hatay’dan ayrıldığımızda rotamız ve buluşma yerimiz Silifke idi. İskenderun Mersin arası otoban da rahat bir sürüş yaptıktan sonra kalacağımız otele erken vardık. Biraz dinlenmeyi haketmiştik. Tabiiki akşam yemeği hala Şam’a gitmenin anlamlı olup olmadığı ile ilgiliydi genelde. Manavgat veya Side olarak planladigimiz rota yıllar önce arabayla geçerken tam motosikletle yapılacak bir rota mutlaka gelmeliyim dediğim bölümdü. Haliyle tempolu bir sürüşle son derece zevk aldım hatta Side’ye geldiğimizde acaba birdaha gidip gelsemmi diye düşündüm. Bu arada ülkemin heryerinden fışkıran tarihin bir örneğini de Seleukeia Zeus Olbios Tapınağında gördüm.

Ana yoldan kilometrelerce içeride köyler arasında bir vaha gibi hemen ilerisinde kaya mezarları da ayrı enteresan.

 Side de kalacak yer planlamadığımızdan şehir girişinde yol kenarında konuşurken Anatolian Tigers











Motosiklet grubunun Akdeniz bölge sorumlusu Esen yardımımıza yetişti ve hem otel ayarlamamıza hemde taşıt trafiğine kapalı yolu patikalardan aşıp motelimizin önüne kadar gelmemizi sağladı. Akşam yemeği artık kebaptan balığa dönmüştü ve güzel bir lagos ziyafeti çektik. Akşam Esen’in işlettiği kafede sohbetimize devam ettik. Aspendos’u atladığımı zannetmeyin, ziyaret etmeden geçemezdik çünkü tarihe haksızlık olurdu. Ne kadar istemesekte artık turun sonuna yaklaşmıştık, sayılı gün çabuk geçiyordu. Ertesi gün son durağımız olan Pamukkale’ye doğru yola çıkmamız gerekiyordu.

Pamukkale, eşi benzeri olmayan son derece enteresan bir miras. Son gecemizi bölgenin iyi hotellerinden birinde geçireceğiz. Yerleşip duş alıp travertenleri gezmeye gidiyoruz. Ayakkabılarımız elimizde yalınayak travertenleri gezeken herkes birbiriyle şakalaşıyor.Tabiiki kaplıcalarıyla ünlü bu bölgede bundan yararlanmamak olmazdı.  Türk hamamını ve kese masajını da unutmadık, haliyle çok ta güldük. Keseden sonra güzel bir yemek ve uykunun ardından ertesi sabah kahvaltıyı ayrı bir hüzün sarmıştı çünkü artık ayrılma zamanı gelmişti. Pazar sabahı benim İstanbul’a yaklaşık 600 km diğer grubun Çesme’ye 300 km lik bir sürüşümüz vardı. Herkesle vedalaşırken yüzlerde son günün hüznünü görebiliyordum. Tek tek en kısa sürede yeni bir rotada buluşmak üzere vedalaşıp bütün gün sağnak yağan yağmurun altında akşam hava kararırken evime ulaşmıştım. Motorumu yıkadım, problemsiz bir seyahat sağladığı için teşekkür ettim, eşim üzerimdeki yolun pisliğinden endişeli ama mutlu gözlerle beni karşıladi. Ailem , arkadaşlarım daha o gece hoşgeldin telefonlarında her türlü detayı soruyorlardı.

Güzel dostlukların kurulduğu bir turun ardından aynı hedefi paylaşırken dil, din ve siyasetin ortak paydayı oluşturmaması en güzel izlenimdi benim için. Ülkemdeki misafirperverlikten aldığım övgülerle ayrıca gurur duydum.

Ben bu yazıyı hazırlarken grubun Atina`da yapacağı kutlamaya, grubun bir üyesi olarak benim de katılmamı çok istediklerini, uçak biletim dahil her türlü hazırlığın yapıldiğını ilettiler.


Tabiiki katıldım ancak yine motosikletle gittim  J   

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Powered by Blogger